İnsan ancak başına gelince bazı şeyleri daha iyi anlayabiliyor. Yıllardır dağ tepe dolaşırım ve belki de sürekli aşmaya alıştığımızdan fiziksel vb. engeller gözümüze o kadar büyük gözükmezler.
Neden mi bahsediyorum? Durun da lafa şöyle başlayayım ; günlük hayatımızda sokakta, evde, işte, çeşitli alışveriş merkezi, otobüs, tren vb. yerlerde karşımıza pek çok fiziksel engel çıkar ama biz, fiziksel anlamda engeli olmayan sağlıklı insanlar bunların ya hiç farkına varmayız ya da mantıksal anlamda yanlış bulup belirli ölçülerde çözüm ararız.
Bir bakıma kafası, herhalde bu toplumda sürekli sorunlarla boğuşmaktan olsa gerek, sorun çözme mantığı ile çalıştığını düşünen biri olarak ben kendimi hasbelkader ikinci grubun uç kısmında görenlerdenim; ama ya sizin ya da bir yakınınızın başınıza gelen olaylar bu durumda bile olaylara ne kadar eksik baktığımızın bir göstergesi.
Hatta olay bizzat sizin başınıza gelmezse bile algılamanız, farkındalığınız belirli bir seviyede kalabiliyor. Çok ağır olmasa da bir süre bana geçici bir fiziksel sınırlama getiren biraz rahatsız olduğum bu günlerde, birkaç basamağın, biraz yüksek kaldırımların, yokuş olan yolların veya çevresinden dolaşmak zorunda kaldığınız her bir engelin aslında hiç de o kadar küçümsenemeyecek, hatta engelli olan bireylerimiz için aşılması bir o kadar zor, koskocaman birer engel olduğunun farkına varıyorsunuz.
Düşünüyor, düşünüyorsunuz da gelip gelip aynı noktaya takılıyorsunuz; toplumun şu çözüm aramaz, vurdumduymaz duyarsızlığı veya çok kafa yorsam da benim anlayamadığım, adı her ne ise o hali. Şimdi başka konulara girmek de var ya neyse…!!?
Sonuç olarak her şey bizim elimizde aslında; vardığım şu noktada. başkasını suçlamak bahanesi işin sadece.
Yani şu çırpınıp durup bu işi yıllardır çeşitli yollarla, çeşitli projeler hazırlayan bize anlatmaya çalışan engelli vatandaşlarımız aslında bir türlü kavratamadılar bize neler çektiklerini, basit bir engelin bile onlar için ne demek olduğunu.
Bir zamanlar evde hapis hayatı yaşayan pek çok engelli artık sadece ailelerine bağımlı kalmadan, birlikte hareket etmenin, birlikte olmanın verdiği güç ve kuvvetle sokaklarda, parklarda, otobüs-trenlerde; yani günlük yaşamda pek çok yerdeler; pek çok yerdeler de ….İşte ufacık bir otobüs basamağı, bir kırmızı ışık, arabaların çıkışını engellemek için kaldırımlara dikilen şu garip babalar….. say say bitmez(Tabi bu arada aklıma olmadık çukurlara düşüp ölen vatandaşlarımız da gelmiyor değil). Öyle ise bu işi yaparken başta bu işlerle uğraşanlar olmak üzere bunun eğitimini almak, bir nevi her işte Engel İşleri Uzmanı diye bir meslek,bir uzmanlık dalı geliştirmek gerekiyor belki de. Tabi gönül ister ki asıl toplumda engelli sayısını azaltacak sağlıkla ilgili projeler gerçekleşsin ve bu sayı çok daha azalsın.
Ama yine engelli olan bir de başka bir grup var ki o da yaşlı ve hasta olan bireylerimiz. Onlar için de aynı tür engeller söz konusu. Problemi sadece görmemek, duymamak vb. değil, onlarda bir de güçsüzlük problemi var ki bence pek çok diğer problemden daha farklı sonuçlar doğurabiliyor. Düşünsenize yaşlı ve hasta bir karı-kocasınız veya yalnız birisiniz; ama her şey size bakıyor. Belki sizler için huzurevleri var her işinizi yapılacağı ama şanlılık mı, şansızlık mı olarak değerlendirilebilecek bu çözümler bile sadece belli bir azınlık için geçerli. Yani alışverişten, bankadan, normal hayatta yapılması gereken her şey size bakıyor. Kendinizi toparladınız ve sokağa çıktınız bakın ondan sonra neler oluyor.
Amacım abartmak değil sadece kendimizi hem yaşlı hem de engelli grubuna giren vatandaşlarımız yerine koyarak ( ki düşünseniz toplumda hiç de az değil bu sayı)empatik olarak onların gözünden, yaşamlarından düşünmeye çalışmak. Tabi bugünlerde gazetelerden de bolca okuduğumuz gibi bu gruba girip varlıklı olan vatandaşlarımızın farkında olan bir kesim de yok değil. Biz mi?, biz onların bile farkında değiliz….
Şu toplumsal farkındalık var ya işte o hem çözümlere yol açacak hem de ne yaralara merhem olacak bir şey. Ama bencillik o kadar ayyuka çıktı, kapitalist düşünce o kadar her şeye sindi ki öneri şöyle geliyor, “ kendinizi daha iyi hissetmek için başkalarına yardım edin” Yani yine her şey kendiniz için, bir nevi mal gibi sahip olmak için. Bu işi size para karşılığı anlatmak için türeyen sözde uzmanları da unutmamak lazım.
Her ne ise bir yaşlının gözünden bir günü senaryolaştırarak anlatmaktı amacım ama bunu sizlerin gözlem ve hayal gücünüze bırakarak diğer bir lafa geçmek istiyorum.
Belki de hem yaşlı hem özürlü vatandaşlarımızı anlamak için gerek devletin bu işlerden sorumlu kısımları gerekse STK’lar bir nevi anlama ve çözüme katkı eğitimleri düzenlemeliler. Eğer böyle bir şey yoksa benim önerim bu. Ne gibi mi?
Örneğin duyarlılığını ve bilgi, bilinç seviyesini artırmak isteyen vatandaşlar için ücretsiz yapılacak kurslar hazırlanılabilir. Kurs hem gruplanmış özürler için öncelikle belirli teorik bilgiler ve daha sonrasında empati için drama karışık derslere ve en son çalıştay yapısında çözüm önerilerinin oluşturulduğu bölümlerden oluşabilir; hatta biraz daha ileri gidecek olursak sürekli gönüllü bu işlerde çalışmak isteyen seçme bireyler, gerek çalıştaylardan çıkan gerekse araştırmalardan elde edilen sonuçlara dayalı projelerde çalışabilirler.
Evet artık bu alanlarda yasal olsun, istenerek elde edilen sonuçlara dayalı olsun bir şeyler yapılıyor ancak şu an sizden istediğim sadece empati kurun onlarla bir bakalım! Nedir durum sizce onların gündelik yaşamında?
Her şeye bir gün koymuşuz değil mi? Çevre günü, anneler günü, özürlüler günü… Her şeyi gününde hatırlamak değil, önemli olan sürekli yaşanılacak ortamları oluşturucu, sorunları ortadan kaldırıcı sonuçlara varmak. Biz depremi bile unutan bir toplumuz, ta ki bir dahaki depreme kadar!
Z.M
25.08.2008
Not: Geçen aylarda 3-4 gün bir arada ortak bir egiğitme katıldığım gözleri görmeyen bir arkadaşımızla geçirdiğim birkaç gün bile bana daha ne dersler verdi onu anlamakta bir bilseniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder