Geçen hafta Leyla ile tanıştım. Leyla 40-45 yaşlarinda eli yüzü düzgün bir Anadolu kadını aslında. İlgimi çekmesinin nedeni ise karanlıkta arkasında çekmeye çalıştığı üstünde yarı dolu bir çuval olan metal arabası ile olan görüntüsü idi; hani şu sokaktaki çöp toplayıcılarının kullandıklarından.
Zaten o da bir çöp toplayıcı idi; beni o tenha ve karanlık sokakta onunla uzun uzun konuşmaya iten de bu görünümü oldu.
Biraz önce hemen bir önceki köşede yine benzer görünümde bir başka kadına da rastlamıştım ama bir an Leyla’yı görünce önce o mu değil mi anlamadan durdurdum ve konuşmaya başladık.
“Kocam” dedi, biraz önce karşıda çöpleri karıştırmaya başlayan zayıfça bir adamı göstererek.
Leyla ve Ali sokakta çöp toplayan onlarca insandan normal Anadolu insanı görünümünde bir çift idi.
Biraz laflamak istedim ve “Ne kadar kazanıyorsunuz?” dedim. ”Üç kişiyiz, bir de oğlumuz var ve günde yaklasik 2O TL” kazanıyoruz, topladıklarımızı, şurada bir arabamız var, ona dolduruyoruz ” dedi. “Peki neleri topluyorsunuz? “ dedim. Topladıkları arasından bir boş plastik şişe çıkarıp “en çok bunlar para getiriyor, karton para getirmiyor ama plastik, karton, ne bulursak topluyoruz ” dedi. İskitlerde oturuyorlarmış ve “Kazım Karabekir’de… pidecinin otoparkçılarına sorarsan Ali ve Leyla diye, bizim evi gösterirler sana” dedi.
“Neden bu işi yapıyorsunuz?” diye sordum. “Sorma dedi, ben utanmıyorum bundan” dedi; “bazen şu marketten bozulmuş sebze meyva gibi şeyler atıklarında gidip topluyorum, ne yapayım ki? Mecburuz buna; dilenmiyoruz ki” dedi. Ben de “tabi ki sen alnının akı ile çalışıyor, el açmıyorsan bunda utanılacak hiçbir şey yok, karın doyurmak, geçim için çalışmak değil, dilenmek ayıp” dedim.
O anlatmaya başladı; Leyla Konyalı imiş. Ankara’ya Antalya’dan gelmişler. Ali, daha birkaç yıl önce Antalya’da bir döner dükkanı sahibiymiş ve işleri oldukça iyi gidiyormuş, bir oğulları da döner ustasıymış ve o döneri pişiriyor babası kasa ve hizmet işlerine bakıyormuş dükkanda. Bir gün artık işleri büyütmeye karar vermişler ve zaten ne oldu ise ondan sonra olmuş ve tefeciden aldıkları borç para onları olmadık zararlara sokmakla kalmayıp elde avuçta ne varsa tüketmişler üstelikte hala boylarınca pek çok borçları varmış. Usta olan oğlan başka bir iş bulmuş, galiba yakında da askere gidecekmiş; “kimse de Ali’ye herhangi bir iş vermek istememiş Leyla’nın dediğine göre; “onlar genç, ayak altında koşturacak eleman arıyorlar bu nedenle kocamı geri çevirdiler” diye anlatmaya devam etti Leyla. Bunların bu durumunu gören birisi “gidin, Ankara’da çöp toplama işi var ve bu işi yapan çok insan var” demiş, işte onlar da oğullarının birini Antalya’da ve askere de gitmek üzere bırakıp Ankara’ya gelip bu işe başlamışlar. “Ayda ortalama üç kişi çalışarak elimize geçen 600 TL ile hem geçinmeye çalışıp hem de borçlarımız ödüyoruz” diyor Leyla.
Artık çevrede tanınmış olsalar gerek ki” onların bu durumunu bilen birkaç esnaf, ev hanımı gördükçe bir şeyler vermeye çalışıyorlarmış Leyla’nın anlatığına göre ve hatta eve buyur edip karnını doyuranlar da varmış."Utanmıyorum" diyordu ama utanmak ve utanmamak arasında bir yerlerde olduğu tüm bunları sıralarken gözden kaçmıyordu.
O bunları anlatırken üçüncü eleman da geldi şaşkın gözlerle bana bakarak. 13-14 yaşlarında gözüken, üzerinde atlet olan ve arkasında aynı arabadan çeken bir çocuktu. “İşte bu da oğlum” dedi Leyla. Oğlan sanki bu yaşamı benimsemiş ve çok rahat gözüküyor hatta hiçbir eziklik hissi yaşamıyor gibiydi.
Annesi, “okuldan öğretmenleri, onun masraflarını bırakın biz karşılayalım dediler ama o okumadı; okula gidiyorum diye defterleri bir yere atıp oyun oynadı; tamirciye de verdik ama o tornavida yerine pense verirse ne olur? oradan da oldu” dedi. Oğlan, söylenilenlerden pek de etkilenmiş gözükmüyor, koca koca bana bakıyordu. Ben, “peki hep bu hayatı mı sürmek istiyorsun?” dedim omuz silkti; biraz elde de olmadan nasihata başladım; ama…
Artik ayrilacaktim ve Leyla’ya telefonu olup olmadığını sordum; varmiş( ki bu da bana ilginç gelir, yemek bulamazlar ama telefonları mutlaka vardır) ama numarayı bilmiyormuş Leyla, “kocam versin, o biliyor, evi de böyle bulursun istersen, ben hep buralardayım, karşılaşırız yine” dedi ve ben oğlana da okuması yönünde birkaç bir şey daha söyleyip ayrıldım.
Geçen yıl da yine bu çöp işinde ayda yerine göre yaklaşık bir milyar kazandığını söyleyen başka birine raslamıştım; “sıkıştıkça, ihtiyacım oldukça geliyorum” demişti.
Bir diğer küçük çocuk ise, günde yaklaşık 10 TL aldığını ve Adana’da oturan ailesinin elektrik faturası nedeni ile gelip bu işe başladığını söylemişti.
Bu arada, yanlışlıkla, hazırladığım paket yerine diğer torbadaki ayakkabılarımı verdiğim diğer bir çocuğu ise görmem bir daha mümkün olmadı ama ertesi gün aynı yerde rastladığım diğer bir adam, “çalıştırdığım çocuklara sorarım” demişti.
Bir gerçek örnek hikayeden bahisle sorgulamak istedim ben de, aksam olup da soğukta sıcakta bizler evlerimize çekildiğimizde, sessiz sedasız sokaklarda çöp karıştıran ve bunu geçim kapısı yapan komşularımızın, insanlarımızın ne kadar farkındayız diye. Aslında geçenlerde TRT2’de izlediğim ”Ötekiler” konulu bir belgesele konu olmuşlardı onlar ve bir anlamda o sayıları hiç de küçük olmayan bu şehirdaşlarımızı çoğunluğumuzun neden görmediğinin de açıklaması gibiydi belgesel( Boğaziçi Üniversitesinden araştırmacıların yapımı diye hatırlıyorum).
Onları hava kararmaya başladığında, tek tek çöpler kapıya koyulmaya başlayınca birden orta çıkıp çöp arabaları gelinceye kadar harıl harıl çalışan Gece Karıncaları olarak her gün görmek mümkün, bazen çöp başında, bazen o koca arabayı yokuştan yukarı iterken bir yerlerde...
Bu insanlar ki o görünümlerine göre sizi çok şaşırtabilirler; kimi geceleri odunluklarınıza kadar girip kapıları kırarken kimisi canı gönülden verdiklerini utana sıkıla almak bile istemez ve kirli üst baş, o aç mide, aileden uzak o sefil yaşam içinde o koskoca onurunu görürsünüz; utanırsınız sanki siz sorumluymuşsunuz gibi onun bu duruma düşmesinden; belki de öyledir aslında.
Yıllardır Ankara’da hem dilenip hem de Sakarya’da çöplerden yemek toplayan bir gruba alışkınız hiç alışamasak da ve onları sadece Ankara’da değil nerede ise pek çok yerde görmek mümkünken ve de bunu onların yaşam biçimi olarak kabul etmişken, çöp toplayanları kabul etmek mümkün mü bilmem.
Hatta artık öyle bir hale gelmiş durumdakiler ki, bir örgütleri bile var bildiğim kadarı ile ve bir çeşit onlar da parsellemiş durumdalar çöplükleri tek tek.
Ankara’da bazı belediyelerce başlatılmaya çalışılan genellikle hüsranla sonuçlanan pek çok geri kazanımlı atıkları toplama işini ekonomiye kazandıran da yine bu grup; tabi arada çatışmalar da çıkmıyor değil. Bildiğim kadarı ile en azından bazı belediyelerin de onlarla ilgili bazı izlemeleri(izleme diyorum zira içeriği bilmiyorum) var.
Hatta semte göre üzerlerindeki, kıyafetler bile değişiyor, genelde tarım kesiminden çıkıp geldiklerini ve hatta belki tarım işçiliği ile dönüşümlü bu işi yaptıklarını düşündüğüm bu kesime belki bu yaşam şekli ve şartlar ağır gelmiyor ama onları bu halde görmek bana ağır geliyor. En alttaki ekonomik kesimi ( bu işin ağalığını, mafyalığını yapanlardan bahsetmiyorum) büyükşehirlere gözümüzün önüne taşıyor aslında bu grup; hem sosyoloji hem de başka pek çok dal için araştırma konusu aslında ama, zaten geceleri ortaya çıkan Gece Karıncalarını görmüyoruz bile biz. Ve bu nedenleri ve sonuçları ile geleceğe taşınan bir ülke yarası, bir gösterge olarak ortada duruyor ne kadar görmek istemeyip kafamızı kuma gömsek de.
Ben yıllardır evimde geri donusumlu atiklari bir baska posette toplayarak ayrica çöpe koyuyorum, biliyorum ki kapı önünde veya çöplüğe vardığında orada bu işlem bile büyük bir katkı aslında. Düşünsenize onlara bu katkıyı yaparak işlerini ne kadar kolaylaştırdığınızı.
Zuhal Mutlu
16.08.2009
Not: Çöp toplayıcıları(Gece Karıcaları) ile ilgili her türlü kaynak ve bilgiyi bana ulaştırırsanız sevinirim.
Zaten o da bir çöp toplayıcı idi; beni o tenha ve karanlık sokakta onunla uzun uzun konuşmaya iten de bu görünümü oldu.
Biraz önce hemen bir önceki köşede yine benzer görünümde bir başka kadına da rastlamıştım ama bir an Leyla’yı görünce önce o mu değil mi anlamadan durdurdum ve konuşmaya başladık.
“Kocam” dedi, biraz önce karşıda çöpleri karıştırmaya başlayan zayıfça bir adamı göstererek.
Leyla ve Ali sokakta çöp toplayan onlarca insandan normal Anadolu insanı görünümünde bir çift idi.
Biraz laflamak istedim ve “Ne kadar kazanıyorsunuz?” dedim. ”Üç kişiyiz, bir de oğlumuz var ve günde yaklasik 2O TL” kazanıyoruz, topladıklarımızı, şurada bir arabamız var, ona dolduruyoruz ” dedi. “Peki neleri topluyorsunuz? “ dedim. Topladıkları arasından bir boş plastik şişe çıkarıp “en çok bunlar para getiriyor, karton para getirmiyor ama plastik, karton, ne bulursak topluyoruz ” dedi. İskitlerde oturuyorlarmış ve “Kazım Karabekir’de… pidecinin otoparkçılarına sorarsan Ali ve Leyla diye, bizim evi gösterirler sana” dedi.
“Neden bu işi yapıyorsunuz?” diye sordum. “Sorma dedi, ben utanmıyorum bundan” dedi; “bazen şu marketten bozulmuş sebze meyva gibi şeyler atıklarında gidip topluyorum, ne yapayım ki? Mecburuz buna; dilenmiyoruz ki” dedi. Ben de “tabi ki sen alnının akı ile çalışıyor, el açmıyorsan bunda utanılacak hiçbir şey yok, karın doyurmak, geçim için çalışmak değil, dilenmek ayıp” dedim.
O anlatmaya başladı; Leyla Konyalı imiş. Ankara’ya Antalya’dan gelmişler. Ali, daha birkaç yıl önce Antalya’da bir döner dükkanı sahibiymiş ve işleri oldukça iyi gidiyormuş, bir oğulları da döner ustasıymış ve o döneri pişiriyor babası kasa ve hizmet işlerine bakıyormuş dükkanda. Bir gün artık işleri büyütmeye karar vermişler ve zaten ne oldu ise ondan sonra olmuş ve tefeciden aldıkları borç para onları olmadık zararlara sokmakla kalmayıp elde avuçta ne varsa tüketmişler üstelikte hala boylarınca pek çok borçları varmış. Usta olan oğlan başka bir iş bulmuş, galiba yakında da askere gidecekmiş; “kimse de Ali’ye herhangi bir iş vermek istememiş Leyla’nın dediğine göre; “onlar genç, ayak altında koşturacak eleman arıyorlar bu nedenle kocamı geri çevirdiler” diye anlatmaya devam etti Leyla. Bunların bu durumunu gören birisi “gidin, Ankara’da çöp toplama işi var ve bu işi yapan çok insan var” demiş, işte onlar da oğullarının birini Antalya’da ve askere de gitmek üzere bırakıp Ankara’ya gelip bu işe başlamışlar. “Ayda ortalama üç kişi çalışarak elimize geçen 600 TL ile hem geçinmeye çalışıp hem de borçlarımız ödüyoruz” diyor Leyla.
Artık çevrede tanınmış olsalar gerek ki” onların bu durumunu bilen birkaç esnaf, ev hanımı gördükçe bir şeyler vermeye çalışıyorlarmış Leyla’nın anlatığına göre ve hatta eve buyur edip karnını doyuranlar da varmış."Utanmıyorum" diyordu ama utanmak ve utanmamak arasında bir yerlerde olduğu tüm bunları sıralarken gözden kaçmıyordu.
O bunları anlatırken üçüncü eleman da geldi şaşkın gözlerle bana bakarak. 13-14 yaşlarında gözüken, üzerinde atlet olan ve arkasında aynı arabadan çeken bir çocuktu. “İşte bu da oğlum” dedi Leyla. Oğlan sanki bu yaşamı benimsemiş ve çok rahat gözüküyor hatta hiçbir eziklik hissi yaşamıyor gibiydi.
Annesi, “okuldan öğretmenleri, onun masraflarını bırakın biz karşılayalım dediler ama o okumadı; okula gidiyorum diye defterleri bir yere atıp oyun oynadı; tamirciye de verdik ama o tornavida yerine pense verirse ne olur? oradan da oldu” dedi. Oğlan, söylenilenlerden pek de etkilenmiş gözükmüyor, koca koca bana bakıyordu. Ben, “peki hep bu hayatı mı sürmek istiyorsun?” dedim omuz silkti; biraz elde de olmadan nasihata başladım; ama…
Artik ayrilacaktim ve Leyla’ya telefonu olup olmadığını sordum; varmiş( ki bu da bana ilginç gelir, yemek bulamazlar ama telefonları mutlaka vardır) ama numarayı bilmiyormuş Leyla, “kocam versin, o biliyor, evi de böyle bulursun istersen, ben hep buralardayım, karşılaşırız yine” dedi ve ben oğlana da okuması yönünde birkaç bir şey daha söyleyip ayrıldım.
Geçen yıl da yine bu çöp işinde ayda yerine göre yaklaşık bir milyar kazandığını söyleyen başka birine raslamıştım; “sıkıştıkça, ihtiyacım oldukça geliyorum” demişti.
Bir diğer küçük çocuk ise, günde yaklaşık 10 TL aldığını ve Adana’da oturan ailesinin elektrik faturası nedeni ile gelip bu işe başladığını söylemişti.
Bu arada, yanlışlıkla, hazırladığım paket yerine diğer torbadaki ayakkabılarımı verdiğim diğer bir çocuğu ise görmem bir daha mümkün olmadı ama ertesi gün aynı yerde rastladığım diğer bir adam, “çalıştırdığım çocuklara sorarım” demişti.
Bir gerçek örnek hikayeden bahisle sorgulamak istedim ben de, aksam olup da soğukta sıcakta bizler evlerimize çekildiğimizde, sessiz sedasız sokaklarda çöp karıştıran ve bunu geçim kapısı yapan komşularımızın, insanlarımızın ne kadar farkındayız diye. Aslında geçenlerde TRT2’de izlediğim ”Ötekiler” konulu bir belgesele konu olmuşlardı onlar ve bir anlamda o sayıları hiç de küçük olmayan bu şehirdaşlarımızı çoğunluğumuzun neden görmediğinin de açıklaması gibiydi belgesel( Boğaziçi Üniversitesinden araştırmacıların yapımı diye hatırlıyorum).
Onları hava kararmaya başladığında, tek tek çöpler kapıya koyulmaya başlayınca birden orta çıkıp çöp arabaları gelinceye kadar harıl harıl çalışan Gece Karıncaları olarak her gün görmek mümkün, bazen çöp başında, bazen o koca arabayı yokuştan yukarı iterken bir yerlerde...
Bu insanlar ki o görünümlerine göre sizi çok şaşırtabilirler; kimi geceleri odunluklarınıza kadar girip kapıları kırarken kimisi canı gönülden verdiklerini utana sıkıla almak bile istemez ve kirli üst baş, o aç mide, aileden uzak o sefil yaşam içinde o koskoca onurunu görürsünüz; utanırsınız sanki siz sorumluymuşsunuz gibi onun bu duruma düşmesinden; belki de öyledir aslında.
Yıllardır Ankara’da hem dilenip hem de Sakarya’da çöplerden yemek toplayan bir gruba alışkınız hiç alışamasak da ve onları sadece Ankara’da değil nerede ise pek çok yerde görmek mümkünken ve de bunu onların yaşam biçimi olarak kabul etmişken, çöp toplayanları kabul etmek mümkün mü bilmem.
Hatta artık öyle bir hale gelmiş durumdakiler ki, bir örgütleri bile var bildiğim kadarı ile ve bir çeşit onlar da parsellemiş durumdalar çöplükleri tek tek.
Ankara’da bazı belediyelerce başlatılmaya çalışılan genellikle hüsranla sonuçlanan pek çok geri kazanımlı atıkları toplama işini ekonomiye kazandıran da yine bu grup; tabi arada çatışmalar da çıkmıyor değil. Bildiğim kadarı ile en azından bazı belediyelerin de onlarla ilgili bazı izlemeleri(izleme diyorum zira içeriği bilmiyorum) var.
Hatta semte göre üzerlerindeki, kıyafetler bile değişiyor, genelde tarım kesiminden çıkıp geldiklerini ve hatta belki tarım işçiliği ile dönüşümlü bu işi yaptıklarını düşündüğüm bu kesime belki bu yaşam şekli ve şartlar ağır gelmiyor ama onları bu halde görmek bana ağır geliyor. En alttaki ekonomik kesimi ( bu işin ağalığını, mafyalığını yapanlardan bahsetmiyorum) büyükşehirlere gözümüzün önüne taşıyor aslında bu grup; hem sosyoloji hem de başka pek çok dal için araştırma konusu aslında ama, zaten geceleri ortaya çıkan Gece Karıncalarını görmüyoruz bile biz. Ve bu nedenleri ve sonuçları ile geleceğe taşınan bir ülke yarası, bir gösterge olarak ortada duruyor ne kadar görmek istemeyip kafamızı kuma gömsek de.
Ben yıllardır evimde geri donusumlu atiklari bir baska posette toplayarak ayrica çöpe koyuyorum, biliyorum ki kapı önünde veya çöplüğe vardığında orada bu işlem bile büyük bir katkı aslında. Düşünsenize onlara bu katkıyı yaparak işlerini ne kadar kolaylaştırdığınızı.
Zuhal Mutlu
16.08.2009
Not: Çöp toplayıcıları(Gece Karıcaları) ile ilgili her türlü kaynak ve bilgiyi bana ulaştırırsanız sevinirim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder